Abdal (derviş) tekkede hacı Mekkeʼde bulunur atasözünün anlamı;
“Abdal (derviş) tekkede hacı Mekke’de bulunur” atasözü, Osmanlı dönemine ait bir deyim olup, dervişlik ve hac ibadetiyle ilgilidir. Atasözünde kullanılan kavramlar, toplumun dini yaşamıyla bağlantılı olan iki farklı kavramı ifade etmektedir.
Abdal, Osmanlı tekkelerinde yaşayan ve tarikat adı verilen dini cemaate mensup olan dervişleri temsil etmektedir. Tekkeler, İslam inancına göre öğreti ve ibadetlerin gerçekleştirildiği manevi anlamda önemli mekanlardır. Abdallar, bu tekkelerde yaşayarak dervişlik yaşamını sürdürmektedirler. Abdalların yaşam tarzı, dünya nimetlerinden uzaklaşmayı, maddi kaynaklardan arınmayı ve tüm varoluşlarını yalnızlıkla birleştirerek Allah’a adayarak geçirmeyi hedefler.
Hac ibadeti ise İslam dininin beş şartından biri olan ve her müslümana bir kere ömür boyu yapması emredilen önemli bir ibadettir. Müslümanlar, hicretin 9.ayında hac mevsimi olarak bilinen Zilhicce ayında Mekke’ye giderek Allah’ın evi kabul edilen Kabe’yi ziyaret etmekte ve bu ibadeti gerçekleştirmektedirler. Hac ibadeti, Allah’a olan inancın, bağlılığın ve teslimiyetin bir nişanesi olarak kabul edilir.
Atasözü, Abdal (derviş) tekkede hacı Mekke’de bulunur ifadesiyle, bir kişinin hem dünya ile ilişkisini keserek manevi bir yaşantı sürdürebileceğini hem de Allah’a olan bağlılığını yerine getirip dünyaya ayak basıp orada da Allah yolunda hizmet verebileceğini ifade etmektedir. Bu deyimi kullanarak, kişinin dünya nimetlerinden uzaklaşarak maneviyata yönelmesi ve Allah’a daha yakın olabileceği gibi, aynı zamanda dünya işlerinden de uzaklaşmadan Allah’a olan inancını yaşayarak hizmet edebileceğini belirtmek istenir.
Atasözü, bir kişinin dervişlik yaşantısıyla iç dünyasını güzelleştirirken aynı zamanda Mekke’ye giderek hac ibadetini yerine getirmesiyle de dış dünyaya hizmet etmektedir. Yani kişi hem maneviyata yönelmeli, iç dünyasını arındırmalı, Allah’a olan inancını yoğunlaştırmalı; hem de dünya işlerinde aktif olarak bulunmalı, toplum hayatına katkıda bulunmalıdır. Bu söz, her iki dünyanın denge içerisinde yaşanabileceğini ve aynı zamanda manevi gelişim ile topluma faydalı olunabileceğini vurgulamaktadır.